top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

(II) Bize Yol Göründü

(Bağlantılı bir önceki yazı için: (I) Bu Ses Nereye Çağırıyor?)

o

... Meğer o ses beni nerelere, ne yeniliklere, ne değişimlere çağırıyormuş da haberim yokmuş.

Meğer ben içimdeki sesle, gönlümün çağrısıyla meşgulken, çok uzaklardan bir ruh da gelip içime yerleşivermiş, ben kendi evimi ararken, beni/bizi kendine yuva seçmiş!

Şaşkınlık, sürpriz, heyecan, kaygı, teslimiyet... Pek çok duygu bir arada... Ve bu minik canın da kendi evini hazırladığına dair tuhaf bir his ve kuvvetli bir biliş hali... Hani sanki varlığıyla içeriden bir de o beni dürtmüş, içgüdülerime katılıp "Hadi! Zamanı geldi, beni/bizi doğaya götür artık!" diye fısıldayıvermiş gibi kalbime...

İçimdeki minik canın varlığından haberdar olunca, gitmeye dair ufak bir duraksama yaşadım, evet. Ama bir şekilde, onunla bu büyük şehirde yaşadığıma dair hiçbir resim belirmedi gözümün önünde. Ve bu zamanlamaya, onun teslimiyetle gelişine, gözümde beliren ve hiç belirmeyen resimlere ve yolumuzu aydınlatan işaretlere güvenmem gerektiğini hissettim. Başka da çarem yoktu aslında; olana, sürece güvenmekten başka yolum yoktu.

Evet onca soru, içimden yükselen onca yakarış, 'evimi' arayış bizi yollara düşürdü sonunda. Doğaya gitme çağrısı hep içimizdeydi, ama bu ana dek bizi İstanbul'dan öyle kuvvetle iten bir şey, ya da bizi kendine çeken bir yer olmamıştı. Arayışımıza nereden başlayacağımızı da bilmiyorduk aslında. Ama ikimizin de bir yerlere ayrı ayrı çizittirilmiş hayalleri vardı: Akan bir suyun yakınında, dağlarla, ağaçlarla çevrili bir yerde, çoluklu çocuklu bir topluluk içinde olmak... Ve yeni yerimizi bulmak için de tek bir pusulamız vardı: Dönüp hayallerimize bakmak...

Sonra dedik ki "Hadi o zaman bir gidip bakınalım, bizi çağıran bir yer var mı?" Biz niyetimizi koyduktan sonra, İstanbul'dan ayrılabilmemiz için bir hafta kendiliğinden açılıverdi, biz de o hafta için yönümüzü Güney Ege'ye çevirdik, Fethiye'ye. Sonrası aslında çorap söküğü gibi geliverdi. Biz de sadece akışa teslim oluverdik...

Bu yola çıkarken hep şu geçiyordu içimden: Evet biz kendimize yeni bir yer arıyorduk. Kendi yerimizi arıyorduk. Ama içim biliyordu ki bu tek yönlü bir arayış değil hiçbir zaman, olamaz... Bir yer var ki orası da bizi bekliyor... Bir yer ki en az ondan alabildiğimiz, beslenebildiğimiz kadar ona da kendimizden verebileceğimiz, onu da varlığımızla besleyebileceğimiz, böylece denge içinde bir arada olabileceğimiz... Karşılıklı bağ kurabileceğimiz bir toprak parçasında olma hayali. Ve işte orayı çağırmaya başladım içimde. Yola çıkınca öğrendim ki, benim çağrımdan/duamdan habersiz yol arkadaşım da atalarından yardım istemiş, yolumuzu, yerimizi, yönümüzü bulabilmemize dair... İşte onca dua, niyet ve heyecanla koyulduk yola.

Fethiye'de geçirdiğimiz o bir hafta çoğunlukla rüya gibi geçiverdi. Gittiğimiz yerlerde öyle güzel ağırlandık, karşılandık, sarıp sarmalandık ki... Bir ev gördük, bir komşu gördük, bir köy gördük; burada gönlü geniş pek çok canla tanışıp, tatlı mı tatlı çocukların cıvıltısıyla şenlendik... Her şey öyle büyülü bir şekilde akıverdi ki ne başka bir yere bakasımız, ne de olduğumuz yerden ayrılasımız geldi... Öylece durduk, keyifle ve merakla.

Bu bir haftanın ardından evimize, İstanbul'a dönüp pek sevdiğim salonumuzda kendimle kalıverince bir ohh dedim önce. Yeniden kendi alanımda olmak güzeldi. Şimdi durup sakince demlenmeye ihtiyacım vardı ve tekrar içime bakmaya... Yol bu muydu, yön bu muydu bizim için? Ve zaman ne zamandı?

Her şey böyle güzellikle, kolaylıkla akıverse ve bu çabasız akış halleri hayatımda kesinlikle takip etmeye değer bir işaret olsa da; içimin, aklımın karıştığı zamanlar da gelip çatmıştı. İçgüdülerime güvenerek hayat içinde nasıl güzellikle ilerleyebildiğimi defalarca deneyimlemiş olmama rağmen, aynı zamanda en karanlık korkularıma, kaygılarıma nasıl bu kadar yenik düşebildiğime de şaşırdım ister istemez. Değişim korkuları kapımı çalmaya başlamıştı. Döndükten sonra bir süre, resmen değişim korkusundan yatağa düştüm. Yatağa düştüm derken, salondaki kanepeye düştüm aslında! Hiçbir şey yapmadan öylece durmak istiyordum sadece. Zamanımın çoğunu kanepede geçiriyordum. Hani sanki bedenim hareket etmeden durursa, her şey aynen olduğu gibi kalıverecekmişçesine bir hal :) "Ne olur hiçbir şey değişmesin!!!" diye bağıran bir parçam ve bedenimin dile gelişi işte... Sanki değişimi çağıran ben değilmişim gibi, değişime direnen başka bir Berna daha çıkıvermişti içimden. Ona da hoş geldin demekten başka çare yoktu.

İşte bu kısım benim için epey çetin geçti...

Duyduğum değişim korkusu için kendime izin vermek, korkumun içinde durabilmek, onu yadsımadan ona tanıklık etmek, böyle hissetmemin doğal olduğunu kabul ederek bu sürecin geçip gideceğini bilmek/hatırlamak ihtiyacı içindeydim. Hani bazen kendi kendimize kalınca yaşadığımız zorluklar/sıkıntılar sadece bize oluyormuş ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ya... İşte kendimle çok kaldım ve buraya çok sık düştüm durdum. Her şeyin geçiciliğini unuttum. Çıkışı olmayan kapkaranlık bir kuyudaymış gibi hissettim kendimi uzun süre. Sanki ne yapsam bu karanlığın içinden çıkamayacakmışım gibi. Ne tuhaf...

Böyle böyle zaman geçti. Pek yavaşça, usulca kendi kabuğumdan çıkmaya başladığımda, çevremle biraz daha fazla etkileşim içine girmeye başladım ve bu iyi geliyordu. İlahi zamanlama da sağ olsun, yepyeni insanlarla tanıştım, farklı çember pratiklerinde bulundum, çember ve bir aradalığın şifasını deneyimledim, tekrar. Böylece kendi sürecimde biraz daha desteklendim ve her şey ufak ufak hafiflemeye başladı. Bir şekilde somut adımlar atmaya daha yakın hissediyordum artık kendimi.

Ve nihayetinde o çabasız akışa güvenerek, birlikte EVET dedik, doğaya gitmeye evet! Tüm kaygılarıma, korkularıma rağmen evet!

... ve yola çıkış hazırlıkları başladı...

o

Yaprak gibi savrulduğum, içimin rehberliğine rağmen değişim korkusundan büzüşüp kaldığım anlarda, sürece ve benim içgüdülerime güvenmeye devam edip, bu yepyeni olasılığın heyecanı içinde dağ gibi durarak bana varlığıyla destek olan yol arkadaşıma da şükranlarımı sunuyorum bir kez daha...

BİZ olmasak, yol böyle olmazdı...

(Devam yazısı geliyor :) (III)... )




Son Paylaşımlar
ArÅŸiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek Ä°sterseniz...
bottom of page