top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

Yürürken (II) ...

Under the Flesh / Tenimin Altında

Sabahın erken saatlerinde yüzünü gösteren tahammülsüzlüğümü de yanıma alıp başladım yürümeye...

Kulağımda müziğim, elimde 'Yürüme'. Daha önce elime bir kitap alıp onu okuya okuya yürümemiş olmama da şaşarak biraz... Meğer ne keyifliymiş bedenim, zihnim, ruhum yol alırken bir kitabı yürümek. Bir iki satır okuyup, kafamı kaldırıp etrafıma bakınmak, kulağıma fısıldayan tınılara bırakmak kendimi, düşünmek, düşünmek, düşünmek...

Sonra yine birkaç satır, birkaç adım. Trafik ışıklarında beklemek, keyifle; telaşsız. E hazır durmuşken birkaç satır daha, birkaç mısra belki...

"Hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,

Ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi-"

Telaşımı yürümek ve içimin sakinleşmesine, sükunetime tanıklık etmek.

Durulmak.

Ama yürüdükçe canlanmak da bir yandan.

"Kişinin yürümeden önce bilebileceği tek yol,

yönünü kendinin belirleyebileceği yoldur

- oysa, yürümeyi öğrenirken yürüdüğü yollar,

hep başkalarının yollarıdır: Ne yazık öyle-:

kişi, kendi yönünü, ancak başkalarının

yollarını yürüyerek bulabiliyor."

Kendi seçtiğim ve zaman zaman değişimine tanık olduğum hızlarda yürüme özgürlüğünün tadını çıkardım doya doya... Yanından geçip gittiğim, trafiğe takılı kalmış tıklım tıklım dolu otobüsü gördüğümde, d ı ş-ta olmanın, dışarıda olmanın, havayla, yerle, gökle kendimce temas etmenin getirdiği özgürlük hissiyle sıkı bir kucaklaşma yaşadım ardından. Sımsıkı... Ohhhh!

Sanki dışarıdayken daha mı bir kendi içinde oluyor insan?

Kendiyle daha bir bağlantıda sanki?

Özgürlük demişken...

Yürüme özgürlüğüm üzerine düşündüm bir de.

Bu şehirde, bu şehrin bazı yerlerinde,

günün bazı saatlerinde,

bir kadın olarak,

yürümek.

En azından bugün, özgürdüm,

tereddütsüz, güvende.

Ve tabii bir de acelesiz. Yetişme kaygısı olmadan. Sadece Y Ü R Ü M E K zamanı.

En azından bugün, özgürdüm, yürürken.

"Özgürlük budur belki de:

Sürekli bir yersizlik;

sürüp giden bir yol..."

o

Bazen boş kaldırımlarda, bazen kalabalığın içinde atarken adımlarımı, birbirine kısa süreli değen gözlerin, yan yana yürünen yolların içinde belki de hiçbir zaman kesişmeyecek yolların, birbirine hiç değmeyecek gözlerin var oluşunu düşündüm. İçim bir tuhaf oldu.

Kulağımdaki müziği derin derin dinlerken, kendimle iç diyaloğuma, zaman zaman da Yürüme'ye gömülmüş şekilde yürürken, karşıdan karşıya geçmeye çalıştığım bir kör noktada, karşı kaldırımdaki can'ın bana göz oluşu içimi ısıttı.

Kulağımdaki müziğin ihtişamına yaraşır şekilde, Haliç vapurunun, köprünün altından eş zamanlılıkla çıkıverişine, şehrin dansına şahit olmak içimi coşturdu.

Vicento Amigo'nun yoluma eşlik edişinin keyfini sürerken, yalnızca gittiğim yolu/yönü 'bildiğim' zamanlarda cevabını verebildiğimi fark ettiğim yol tarifi sorularından biriyle sessizliğim bozuldu bir an. Hiç kimseyle de konuşasım yoktu ya, neyse.

Bir süredir içgüdülerim, bana yöneltilen bu yol tarifi sorularıyla olan ilişkimin, görünenin ötesinde bir anlamı olduğunu söylüyor, sanki bir işaret. Ben eğer düşüncelerimde kaybolmuş, nereye gittiğimi bilmez, hatta belki biraz kaybolmuş bir haldeysem -fiziksel, zihinsel ve/veya duygusal olarak- bana sorulan soruya cevap veremediğimi fark ediyorum. Bugünkü yolumu yürüme kararlılığımdan mı, 'kendimce' nereye gittiğimi 'biliyor' olduğumu düşünmemden mi bilinmez, soru yine bildiğim yerden gelmişti. Evrenin bu ufak onay dokunuşuyla, yoluma devam ettim.

"Nereye giderse gitsin,

hangi yerden hangi yola çıkarsa çıksın,

kendine egemen olabilen kişi

("bir kral gibi")

terk edeceği yerden yola çıkacağı zamanı da,

çıkacağı yeni yolun yönünü de,

kendisi belirleyebilen kişidir."

Varılacak bir yere doğru bir yürüyüştü bu aslında. Varılması planlanan bir saate doğru. Ama adımlarımı hiç hızlandırmadan, saatime hiç bakmadan, telaşımın yürünüp bitmesine izin vererek yol aldım, ve zaman genişledi, içim salt yürüme deneyimiyle doldu taştı, saatler önemini yitirdi...

Yolda olmak, yere varmanın önüne geçti.

o

"Her yol

kişiye varıyor sonunda,

kişinin kendisine...

-"Roma"ya değil, kişiye çıkıyor

her yol.

Nasıl etmeli de

her yolun çıkacağı bir yer olmalı?

"Roma" kadar

engin, derin, karmaşık;

yüksek, geniş, dolambaçlı

olmakla, herhalde..."

Bu arada, ilginç bir 'tesadüftür'(!) ki bugün benim yolum tekrar tekrar "Roma"ya çıktı, Vicento Amigo'nun "Roma"sına.

Kendime yol yaptım, "Roma" aktarmalı. Paylaşmamak olmazdı.

[Alıntılar Oruç Aruoba - Yürüme kitabından yapılmıştır.]




Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek İsterseniz...

© 2016 by Berna Efeoğlu Ulus & Yılmaz Ulus / Created with love & excitement

  • Facebook Social Icon
  • SoundCloud Social Icon
  • Instagram Sosyal Simge
  • YouTube Social  Icon
  • LinkedIn Social Icon
bottom of page