top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Youtube
  • Soundcloud

(IV) UÄŸur-la-nmak


BaÅŸlamadan...

Bu yazıyı yazmaya oturmam epey zaman aldı. Başka başka gündemler arasında köklenmeye ve kendimle kalmaya, kendime daha da yaklaşmaya ve dua etmeye döndüm. Ve tabii ses'e. Ses yolculuklarına... Şimdi kaldığım yerden devam etmek niyetindeyim yazmaya, sürecin tazeliğini de kaybetmeden... Deneyeceğim.

Başlamadan önce ufak bir dileğim var, bu yazıyı okuyacak olan her birinizden küçük bir rica. Elbette ki kalbinizde yankılanırsa...

Yazılarıma devam edemediğim zamanda yoğun bakıma alınan, uzunca bir süre orada kaldıktan sonra şimdi yine servise alınmış olan Şükrü Baba'ya şifa dileklerinizi göndermenizi diliyorum... Ben içimde taşıdığım canı sağlıkla taşıma niyetime tutunarak, bilinmezlikler denizinde yol alırken, bir yanım da dualar ve sesler eşliğinde Şükrü Baba ile... Uzaklardan, yapabildiğim kadar... Ortak olmak isterseniz, içinizden gelirse sizler de buyrun... Dilerim, benim ve bebeğimizin aldığı dualar ve korumalar kadar kendisi de korunup gözetiliyordur...

o

(Bağlantılı bir önceki yazı için: (III) Veda Etmeye Dair )

o

Artık toparlanma vakti gelmişti. Eşyaların yerlerinden ayrılıp kutulara doluşma vakti... Sevgili üst komşumuz Neslihan Abla ile gitmeden yapmak istediğimiz son el işlerimiz için gece buluşmalarımız yine başlamıştı uzun zaman sonra. Onun yardımıyla anneanne ve babaannemden kalan dantellerden rüya kapanları yaparken ben de onunla ne zamandır vakit ayıramadığımız mandala örmeye (Ojos de Dios) dair bildiklerimi paylaştım. Bu akşamların ardından ilk kolileri de yine birlikte yapmaya başladık. Ev yavaş yavaş alıştığımız halini kaybetmeye ve yaşam alanları artık kolilerle kaplı, yer yer sıkıcı alanlara dönüşmeye başladı. Keyif alanı olarak tutunduğum iki şey vardı geriye kalan: Tüm taşınma ve kolileme sürecinde hoparlörden yayılan ve neredeyse hiç susmayan müzikler ve pencereden bize tanıklık eden incir ağacı.

Zaman ilerledikçe, belki hamileliğin getirdiği yavaşlamanın da etkisiyle ben daha çabuk yorulmaya ve daha sık bunalmaya başladım, bu anlarda anne desteği, kıymetli arkadaş desteği imdadıma yetişti ne mutlu ki... Zaten bu destekler, dualar, sihirli anlar olmasa neyi nasıl yapardım, hiç bilmiyorum...

Bir yandan bebeğimizi taşırken, bir yandan da kendimizi bir yerlere taşıyorduk. Ve içimde bir ses her zaman, bebeğimizin bu gidişte bizi desteklediğine ve onun kendine bu zamanda böyle bir yuva seçtiğine inandı... Yuva olarak beni/bizi seçmenin ötesinde, sanki yıllardır sözünü ettiğimiz doğaya taşınmamıza da sanki içeriden destek oldu varlığıyla, sanki o da doğayı seçti... Sıkıştığım anlarda, hep bu ana dönmeye çalıştım. Teslimiyetle geliveren bu cana, onun gelişine, zamanlamasına güvenmeyi seçtim. Bu anlar dışında bir de tabii pratik bir takım gerçekler vardı: Bir taşıma firması bulmak, artık bir araba edinmek için araştırmalara girişmek, sonlandırılacak/güncellenecek abonelik işlemleri için prosedürleri araştırmak, gideceğimiz eve dair yapılacak işleri takip etmek vs. Seçimlerimizde hep kalbimizin sesini, içgörülerimizi öncelikli olarak dikkate almaya özen gösterdik ve en çok da olana güvenmeye... Zaten tüm bu süreç aslında, hayata ne kadar güvenip ne kadar teslim olabildiğimizle ilgili bir sınanmalar silsilesiydi - sanki halen öyle, ve sanki aslında hayat böyle gibi... Öyle değil mi?

Arkadaşlarla gitmeden evvelki son görüşmeler planlanıyordu bir yandan, değiş tokuş edilecek eşyalar belirleniyordu. Senelerdir açılmayan anı kutuları açılıyordu, içlerinden unutulmuş ve hayretle hatırlanan; bazen dün gibi hatırlanan anılar çıkıyor ve ayıklamalar da yapılıyordu. Karnım büyürken, kalbim de büyüyordu sanki. İçimde artık iki kalp atmasından değil yalnızca, birbiriyle taban tabana zıt duyguları bir arada hissetme ve kapsama sıklığındaki artıştan olsa gerek....

Arkadaşlarımızla, komşularımızla bir araya geldiğimizde, hem gidişimize dair gözlere inen bulutlar görüyordum hem de bizim için sevinçle atan kalpleri hissediyordum. Ben de benzer bir durumdaydım aslında, hem şükrediyordum böyle güzel arkadaşlarla, dostlarla çevrili olduğumuz için, hem de artık birçoğuyla fiziksel olarak uzak olacak olmanın hüznü çöküyordu. Hormonlarım da sağ olsunlar, beni bu dolup taşmalarım sırasında hiiiiççç yalnız bırakmadılar! Yavrumuz sulak topraklara alışa alışa büyüyordu :)

Zaman ilerledikçe, dualar, dilekler hediyelere dönüşmeye başladı... Enstrümandan, bebek eşyalarına, mobilyalardan ağaçlara kadar! Evet evet! Yola çıkarken yanımıza ağaçlar katan bir Eda'mız vardı! Terasında büyüttüğü, limonlarından tattığı, pek sevdiği bir limon ağacı, kompostundan çıkan bir nar ağacı ve iki leylandiyi cömertlikle ve sevgiyle bize vermek istedi: Saksılarından çıkıp toprağa kavuşsunlar istedi, gittiğimiz yerde bizimle olsunlar istedi. Ne muhteşem bir paylaşımdı bu, ne büyük şanstı yeni evimize yanımızda ağaçlarla gitmek!

Sonra tohumlar... Farklı kişilerden, farklı farklı yerlerden toplanmış tohumlar ulaşmaya başladı elimize gidiş yolumuz boyunca...

Taşınma sürecimizin son haftasında, Sevgili Seda, iki dakika mesafedeki evini açtı bize, hayatımızı fazlasıyla kolaylaştırdı. Geceleri orada kalıp, gündüzleri toplamaya/çalışmaya evimize gidiyorduk.

Uğurlanmak, kelimenin tam anlamıyla böyle bir şey olmalı diye düşündüm! Böylesine uğur-lu!

Taşınmadan evvelki son gün...

Hem ailedeki sağlık süreçleri, hem araba arayışı, hem de başlı başına taşınma etkisiyle ikimiz de fazlasıyla yorgunduk artık. Son gün, üst komşumuzda bir kahvaltıyla başladı. Sonrasında son kalan eşyaları toparlamak için çalışırken, ara ara bizi ziyarete gelen arkadaşlarımızla kendimize mola veriyorduk. Canım arkadaşım Pınar'ımın gelip, gözyaşlarını ve bebeğimiz için hediyelerini bırakıp gidişi; şehir dışından yeni gelmiş ev sahibimizin iyi dilekleriyle ve yine gözyaşlarıyla, hüzünle evden ayrılışı; üst komşumuzda çay saati molası; evimizin yakınındaki kafede orkestra şefimiz ve orkestra perküsyon ekibiyle son kez bir araya gelişimiz, enstrüman teslimatları ve her zamankinden birkaç komikli an; eve geçtikten hemen sonra bizimle son dakika kız arkadaşını tanıştırmak isteyen tatlı can arkadaşımız:); onlar bizdeyken kapıdan uğrayan canım Ayşegül, Tolga ve zamanında her Cumartesi birlikte müzikli/perküsif oyunlar oynadığımız minik Levent'in ziyareti...

Hem bir yandan fazlasıyla taşıyordu kalbim böyle güzel uğurlanmaktan ötürü, hem de artık gücüm tükeniyordu... Akşam saat 9 olmuştu ve halen ortada kalan pek çok şey vardı, biz de yorgunluktan tükenmiş haldeydik. Neslihan Abla yine hızır gibi yetişti. Ağlamaklı ve bitkin halimi görüp "Hadi bakayım, sen telefonuna filan bak" deyip beni bir güzel oturtup kendi işlere girişti. Gece 2'ye kadar çalıştı bizimle, hatta çoğu zaman benim yerime...

Sanki hala her şey tam hazır değil gibiydi, ama biz artık bırakmıştık.

Ertesi sabah 8'de taşıma şirketinden geldiklerine dair telefon geldi. Zar zor gözümüzü açmıştık. Pırıl pırıldı gökyüzü. Işıklı. Aydınlık...

O ortada kalmış, tamamlanmamış, yeterince toparlanmamış görünen her şey yerini buldu -ben nereden bileyim taşınmak tam da böyle bir şeymiş meğer...

Sanırım saat 11:30'da tüm evi boşaltmışlardı.

Evden ayrılmadan evvel, tek tek tüm odaları gezdim, duvarlara dokundum, temas ettiğim her bir parçaya, alana gönül dolusu teşekkür ettim...

Teşekkür ettim...

Teşekkür ettim...

Pembe Teyze'den kocaman bir nazar boncuğuyla, Emine Teyze'nin hazırlığı yolluk poşetiyle ve tüm apartman halkının gözyaşlarıyla çıktık apartmanımızdan... Bebeğimizle birlikte onları ziyaret edeceğimize söz vererek ayrıldık...

Bu kez biz el salladık misafirlerimizin ardından pek severek yaptığımız uğurlama ritüeli penceremize bakarak...

Koca bir 16 yıl işte böyle b i t i v e r d i .

Eşyalarımızın yaklaşık 1.5 gün sonra varacak olmasından dolayı, İzmir'de, çocukluğumun evinde ufak bir soluklanma için akşam yola çıktık... 1.5 günlüğüne yer-sizlikte gezinecektik ve yeni yere yolculuk yine İzmir'deki evimden olacaktı. Bu kez tam ters yöne...

Son bir kardeş (kardeş-enişte-yeğen) ziyaretinin ardından, hüzün ve yorgunluk tavan yapmışken, İstanbul'a döndük sırtımızı ve yola düştük, ben, yol arkadaşım, canımız Eda'mız ve bir sürü enstrümanımızla birlikte... İşte ilk o zaman idrak ettim, BİZ İSTANBUL'DAN GİDİYORDUK!!!!!!!!!!!!

"Gidiyoruz!"

"Biz ne yapıyoruz!!!!"

Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu bir an...

... s o n r a ...

... g e ç t i .

(Devam yazısı geliyor :) (V)... )


Son Paylaşımlar
ArÅŸiv
Etiketlere Göre Ara
Beni Takip Etmek Ä°sterseniz...
bottom of page